ASLAN BURCUNDA MERKÜR GÜNEŞ KAVUŞUMU - CAZİMİ




YANGINLARIN ORTASINDA MERKÜR GÜNEŞ'İN KALBİNDE

Ben de herkes gibi sıradan bir kaç cümle içinde 

"Merkür Güneş cazimi var, aman ne düşündüğünüze dikkat edin" 

diyerek klişe sıradan şeyler yazıp geçebilir, aman bu sıcakta yazı mı yazılır diyebilirdim. Lakin gönlüm bu ucuzculuğa razı gelmiyor işte.  Astrolojinin popüler, sıradan ve kolaycı yaklaşımlarla böyle ucuz bir şekilde anlatılıyor olması da ayrıca can sıkıcı. Yazmış olmak için yazmak ya da ne yazacağını bilmeden bilgiyi öyle bir hap gibi pazarlamak adeti maalesef bu ilmin iyice sulandırılmasına sebep oluyor. 

Gelelim meselemize; Güneş en güçlü olduğu ve yönetici konumunda olduğu Aslan burcunda. Burada benliğin ve nefsin kendini izharı çok güçlü bir şekilde gerçekleşir. Aslan burcu, baba, krallar, yöneticiler, sanat ve sanatçılar, sahne ve oyunlar, sahne sanatları, dünya sahnesi, dünya krallığı, benlik, kimlik ve insan ruhunun canlılığının özü, ruhu anlamlarında kullanılır bu sembolizm. Yani aslında hayatın ve yaşamın özünü, ruhunu, gücünü, enerjisini, canlılığını ne varsa Güneş'ten alır. Güneş Aslan burcunda ise tüm canlılık ve yaşam enerjisi en yüksek seviyesine ulaşır. Hem Aslan burcunun hem de Güneş'in ateş elementini en güçlü şekilde açığa çıkarması da bazı tehlikelere kapı aralar. Bu ateşin nura dönüşmesi de yine insan nefsinin yükselişindeki makamını gösterir. Nefs bu ateş ile azgınlaşıp yoldan da çıkabilir, nura dönüşüp Rabbin rahmetine de kavuşabilir. Bu mevzuyu çok da uzatmadan asıl şimdi Güneş'in Merkür ile şu anda bulunduğu menzili, esmasını ve makamını inceleyelim. Bu menzildeki hangi sabit yıldız kavuşumu içinde bulunduklarını ve bu caziminin mesajını çözmeye çalışalım;

GÜNEŞ VE MERKÜR NESRE MENZİLİNDE 

ŞEKUR ESMASI VE 

ASELLUS AUSTRALİS YILDIZI

Asellus AUSTRALİS Güneş ile kavuşum yaptığında, darbeler, kazalar, yangınlar ve şiddetli ateşi açığa çıkardığı bilgisini verir. Vivian Robson
Merkür ile kavuşumu:Endişe, hayalkırıklığı, arkadaşların yardımına rağmen gelişen başarısızlık, değerli kağıtların ateş ile kaybı gibi zorlukları işaret ediyor. 

Peki bu yıldızın bu olumsuz etkisi en aza indirilemez miydi? Daha az zayiatla atlatılamaz mıydı? Elbette öyle ama malesef geldiğimiz süreç, artık zorlukların en zor seviyeye çıktığı süreç. Sebebi tabi ki yine insan. İnsanın bozuluşunun tabiata yansıması tüm bu yaşadıklarımız. Keza açılar da bunu destekliyor. Yani yangın ve kayıplar en şiddetli şekliyle, Mars ve Jüpiter karşıtlığı ile Güneş ve Saturn karşıtlığı ile karşılık veriyor. Yani artık düzen tamamen bozuldu. Üstelik sınır tanımaz boyutlarda...

Merkür'ün Güneş'in kalbine yerleştiği bu menzil, ŞEKUR esması ile anlatılıyor. Dolayısıyla Rabbimizin kalbimize ve ruhumuza verdiği mesajın maddi ve manevi ikazlarını bu esmayı kavrayarak anlayabiliriz. Ve bu menzilde kavuşum yaptığı sabit yıldızın özelliklerini kavrayarak, özümüze, ruhumuza gelen mesajı, bilgiyi 
- ki bu Merkür oluyor taşıyıcı - 

Sadreddin Konevi Şekur esması hakkında:

"Eş Şekur, kullarının kendisine şükretmesiyle şükredilen demektir. Bu şükrün nedeni, kulların Hakka itaat etmeyi bilmeleri, onun sınırlarında durmalarıdır. Böylece onlar, şükrettikleri şeyleri fazlasıyla yerine getirmiş olurlar.

Eş Şekur kullarını rızıklandıran ve onlar talep ettiklerinde -adeta üzerine borçmuş gibi- dilediklerini veren demektir. Kulları kendisinden bir şey talep ettiklerinde, Hak bunun bir borç olduğunu bilir"


Demek ki şükrün hakikatini kavramak gerekiyor. O da Hakk'ın sınırlarını korumakla oluyormuş. Yani boş beleş ve ezberden bir şükür sözüyle olmuyormuş. Amel ile oluyormuş. Hakk'a itaatle oluyormuş. İşte o zaman Hakk, kulu ne istese üzerine borç biliyor.

Bunca nimet, ateşle, yangınla, terörle elimizden alındığına göre, bize verilen nimetlerin şükrünü, hakkını eda edemedik. Bu Rabbin bir ikazı. Nimetin kadrini bilemedik. Bu nimetlerin sanki bize verilmesi bizim hakkımız da biz de dilediğimizce Hakk'ın rızasına aykırı davranabilir, üzerinde tepinebilir, O yokmuş gibi Hakkı ve hukuku çiğneyebiliriz zannettik. Kabul edin şu an toplumun en alt hücresinden tutun da en tepesine kadar zulüm hakim değil mi? Hak ve hukuk tarumar edilmedi mi? Hakkı ve hukuku hep kendi arzu ve isteklerimize göre tevil edip, zorlamadık mı? Zorbalık yapmadık mı ilişkilerimizde? İnsanları mecbur bırakıp sanki hakkımızmış gibi üzerinde oturduğumuz şeyleri zulmen almadık mı? Mecbur bırakmadık mı çevremizi? Sanırım kendimizi kandırınca Hakk'ı da kandıracağımızı zannettik. Zannettik ki bunlar unutulur, nasılsa yaptım oldu, tutumu ile bin yaşayacağımızı mı zannettik? Nedir? Gerçekçi olun. Kaçınız kardeşinize, dostunuza, eşinize, arkadaşınıza, nasılsa tanımıyorum dediğiniz insanlara, ilişkilerinizde kazık atmadınız? Hakkını çiğnemediniz? Ben almayayım sen al kardeşim, diyen kaç kişi var? Elbette burada parmakların havaya kalkacağını ve kimsenin kendisini suçlu bulamayacağını ve hatta herkesin ne kadar haksız ve hukuksuz davranışlara maruz kaldığı hikayelerini dinleyeceğimiz bölüm evet. Hepimiz temiz isek bu toplum nasıl kirlendi? Hepimiz hak ve hukuku bir şekilde koruduysak tepemizdeki bunca hukuksuzluk nasıl peyda oldu? Şükrümüzü bildiysek, nimete sahip çıktıysak bu nimetler neden elimizden alınıyor? Sağlığımız, toprağımız, ormanımız, suyumuz nereye gidiyor? 

Hani Mülk suresinde dediği gibi: "suyunuz yerin altına çekilse gitse, söyleyin size kim su indirebilir" Kim?

Ve devam ediyor Konevi şükür bahsine:

"Kul, bütün nimetleri Hak'tan görünceye kadar şükrün hakkını veremez. Nitekim bir rivayette Allah'ın hz. Musa'ya kendisine hakkıyla şükretmesini vahyettiğini, hz. Musa'nın 
"Rabbim buna kimin gücü yetebilir ki" dediğini, Allah'ın ise şöyle buyurduğu belirtilmiştir:
"Nimeti benden gördüğünde kuşkusuz ki bana şükretmiş olursun""


Her şeyi Hak'tan bilme idraki. İmanın en üst seviyelerinden bir Mü'minlik makamı.
Oysa bizde inkarcılık hastalığı da çıktı. Nimeti inkar etme, kendini nimet zannetme hastalığı... 
Kimi görseniz toplumda bir iyilik tiranlığı kurmuş, onunla eziyet ediyor insanlara )) emin olun aşağı mahalleden, yukarıya kadar böyle. 

Şu İYİLİK TİRANLIĞI da öyle şeytani bir akıl ki Hakk'ı görmesi nasıl mümkün olsun. Bir bakıyorsunuz, şöyle iyilik yaptım, şöyle nimetler verdim, nakörlük etti diye ahkam kesiyor. Bak bak bak sanırsın hepsi kendine ait bu nimetlerin de sanki haşa zavallıcık insanlar ona şükretmiyor!!


"Allah'ın on pulunu bekleye dursun on kul;
Bir kişiye tam dokuz dokuz kişiye bir pul.
Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa"


diyor ya Mütefekkir şair Necip Fazıl Kusakürek, işte tam da öyle! Taksimatı yapanlar kurttan beter. Kendilerine dokuz pulu ayıranlardan şikayetçiyiz elbette. Müslüman kardeşine bir pulu çok görenlerin meclisinde zalim yönetimlerin pençesinde olduğumuzdan mı şikayet ediyoruz? Kendini nimet zannedenler topluma ne büyük belalar getirdiklerini kavrayıp tevbe ettiği gün belki taşlar yani şükür yerine oturur.

İYİLİK TİRANLARI

Bakınız çok ince bir mevzuya değinmiş Konevi, sadaka bahsini dahi açmış. Hani şu sağ elin verdiği sol elin bilmediği... 
hani İYİLİK TİRANLARININ insanların başına kaktığı şu iyilikler, Rabbe ulaşıyor mu dersiniz? Ulaşsa idi bu durumda olur muyduk? 

Ya da...

"Sadaka siz daha vermeden Rahman'ın eline düşer" diyor ya Sevgili. Sen şimdi o Rahman'a mı hesap soruyorsun?
Hani önce Rahman'ın eline düştü ya o iyilik? 
Şöyle iyilik yaptım da sen nankörlük ettin! 
Hadi bakalım bir de hadisin bu cephesinden bakın. 
Siz İYİLİK TİRANLARI kimi nankörlükle suçluyorsunuz? 
İyiliğinizin eline düştüğü Rahman'ı mı? 
Her şeyi Hak'tan bileceksin ya? 
Hani şükrün hakikati bunu gerektirir ya? 
Her mahalleden çıkar bu tiranlar ve sonra gelir en tepemizde yönetirler hepimizi. Emirler yağdırırlar. Nankörlükle suçlar tanrıcılık oynarlar üstümüzde.
Aklıma CALİGULA geldi. Esaslı tiranlardan biri. Saf kötülüğün cisimleşmiş hali. 
Şöyle konuşturuyor bir sahnede onu CAMUS:

"Tapınmak iyi güzeldir de asıl fazilet eli cebe götürmektedir. Ah, şu tanrıların yegane zenginliği siz fanilerin sevgisi olsa, ah, başka zenginlik bilmeseler sevginizden başka, ne farkları kalır şu fukara Caligula'dan!"

Bütün tiranların doymadığı bir şey varsa o da bu dünyadaki, hükmetme, para ve her şeye sahip olma sevdası! İşte bu ahlakın yani ahlaksızlığın, dini imanı yoktur.

Albert Camus'un Caligula'sında çok iyi okursunuz bu tiranların hırslarını ve doymak bilmeyen sahip olma arzularını. Ve nasıl yıkıldıklarını.
Herkes bir köşede kurmuş kendi tiranlığını

Öyleyse tevbe zamanı
Her iyiliği ve güzelliği Hakk'tan görme ve
tüm kötülükleri ve karşına çıkan tüm nankörlükleri de 
nefsinden bilme zamanı!

vesSelam

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GÜNEŞ MERKÜR KAVUŞUMU -CAZİMİ- ZUBENESCHAMALİ YILDIZI ... ADALET SAVAŞÇISI DOLUNAYI

AY BELDE MENZİLİNDE ; NUNKİ VE ASCELLA

KOÇ VE BALIK BURÇLARININ STELYUMUNDA İKİ DEHA